Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(bir şeyin) yerini tutmak

1) bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak: 'Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz.' -S. F. Abasıyanık. 2) görevinden ayrılan birinin yaptığı işi yapabilmek.

12

(bir şeyin) yolunu tutmak

benimsemek, gereğini yerine getirmek: 'Sen de biraz adamlığın yolunu tutmalısın.' -R. N. Güntekin.

14

(bir şeyin) yüzü açılmak

güzelliği, parlaklığı ortaya çıkmak.

11

(bir şeyin) yüzüne hasret kalmak

o şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak: 'Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık.' -M. Ş. Esendal.

7

(bir şeyin) zamanı geçmek

1) o şey artık gerekli ve yerinde olmaktan çıkmak; 2) mevsimi geçmek.

9

(bir şeyin) zevkini çıkarmak

ondan olabildiği kadar zevk almak.

8

(bir şeyle) arası hoş (iyi) olmamak

o şeyden hoşlanmamak.

10

(bir şeyle) başa çıkmak

bir şeye gücü yetmek: 'Varsın kıraç olsun tarlam / Taşlarını ayıklayacağım / Kazmayı sallayacağım / Karar vermişim / Toprakla başa çıkacağım' -O. V. Kanık.

13

(bir şeyle) başı hoş olmamak

bir şeyden hoşlanmamak: 'Benim içki ile başım hoş olmadı, şampanyadan sonra ha bire yedim durdum.' -B. Felek.

15

(bir yer bir olaya) sahne olmak

bir yerde bir olay geçmek.

17

(bir yer, birine) açık olmak

bir yerde her zaman iyi karşılanmak.

9

(bir yer, işte) yabancılık çekmek

bir iş veya çevrede yabancı olmaktan doğan güçlüklere uğramak.

12

(bir yer) adam almamak

son derece kalabalık olmak.

8

(bir yer) ayağının (ayaklar) altında

yüksek bir yerden geniş bir alanı görür durumda.

11

(bir yer) güneş almak (görmek)

güneş ışınlarıyla aydınlanacak durumda olmak: 'O ev güneş görmüyor. Soba yanmazsa her şey nemleniyor.' -A. Ümit.

19

(bir yer) karınca yuvası gibi kaynamak

çok kalabalık ve hareketli olmak.

9

(bir yer) kazan (biri) kepçe

'bir yeri etraflıca (dolaşmak, aramak)' anlamında kullanılan bir söz: İstanbul kazan ben kepçe, üç gün onu aradım.

15

(bir yer) mahşere dönmek

çok kalabalıklaşmak.

13

(bir yer) örümcek bağlamak

1) üzerinde örümcek ağı olmak; 2) mec. bir şey uzun süre kullanılmadan kendi hâline bırakılmış olmak.

8

(bir yer) pazar yerine dönmek

kalabalıklaşmak.

14

(bir yer) zindan kesilmek

1) çok karanlık duruma gelmek; 2) çok sıkıcı ve içinde yaşanmaz duruma gelmek: 'Lakin bir gün öyle bir şey olmuştu ki Özbekiye Bahçesi gözümde âdeta zindan kesildiydi.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

10

(bir yer) zindan olmak

yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek: Evi ona zindan oldu.

10

(bir yerde) cinler cirit (top) oynamak

o yer ıssız olmak: 'Şimdi koca çiftliğin yirmi odasında cinler top oynuyor.' -S. F. Abasıyanık.

11

(bir yerde) cirit atmak

bir yerde çokça bulunmak, sık dolaşmak ve serbestçe davranmak: Fareler evde cirit atıyor.

9

(bir yerde) ecinniler top oynuyor

'bomboş, kimse yok, ıssız ve sessiz' anlamında kullanılan bir söz.

9

(bir yerde) gözünü açmak

o yerde olduğunun farkına varmak.

10

(bir yerde) hazır bulunmak (olmak)

1) bir yerde var olmak, kendi bulunmak; 2) bir şeyi hemen yapabilecek durumda olmak.

11

(bir yerde) içecek suyu olmak

o yere gitmesi kısmet olmak.

11

(bir yerde) ikamete memur edilmek

esk. sürgün cezası verilmek.

10

(bir yerden, bir şeyden) elini ayağını (eteğini) kesmek (çekmek)

1) uğramaz olmak; 2) uğraşmamak, ilgilenmemek: 'Ben artık öyle şeylerden elimi ayağımı çektim.' -O. C. Kaygılı. 3) o şeyle ilgisini kesmek: 'Odasına kapandı, aylarca dünyadan elini eteğini çekti.' -R. H. Karay.

18