Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(bir şeyi) garanti etmek

1) o şeyle ilgili olarak güvence vermek; 2) bir işin gerçekleşmesi için gerekli önlemleri almak.

9

(bir şeyi) gâvur etmek

boşuna harcamak, yerinde harcamamış olmak, işe yaramaz duruma getirmek.

10

(bir şeyi) geri vermek

aldığı yere veya kimseye vermek, iade etmek.

22

(bir şeyi) gizli tutmak

başkalarına duyurmamak, saklamak.

11

(bir şeyi) gözü gibi sakınmak (saklamak veya esirgemek)

bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak: 'Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi.' -S. F. Abasıyanık.

17

(bir şeyi) hazır etmek

hemen kullanabilecek duruma getirmek.

16

(bir şeyi) hedef almak

1) nişan almak; 2) ulaşılmak istenen amaca göre davranmak; 3) bir kimseyi, bir yeri yıpratmak, eleştirmek amacıyla karşısına almak.

12

(bir şeyi) hesaba almak

göz önünde bulundurmak, işini yürütürken o şeyi de düşünmek.

12

(bir şeyi) hesaptan düşmek

hesaptan, borçtan, alacaktan indirmek, çıkarmak.

13

(bir şeyi) hurdaya çevirmek

işe yaramaz duruma getirmek.

11

(bir şeyi) içi kabul etmemek

1) bir şeyden midesi bulanmak; 2) mec. benimsememek, kabullenememek.

15

(bir şeyi) içinde duymak

hissetmek, varlığını algılamak: 'Donmak üzere olan insanların tatlılığını içimde duymaya başladım.' -S. F. Abasıyanık.

19

(bir şeyi) imza etmek

imzalamak: 'Bir haftaya kalmayacak, bizim delegeler sulhu imza edecekler.' -Ö. Seyfettin.

12

(bir şeyi) katık etmek

ekmeğin çok, yemeğin az olduğu durumlarda yemeği ölçülü yemek.

11

(bir şeyi) kendi hâlinde bırakmak

üzerinde çalışmayarak geliştirmemek veya bakımsız bırakmak, işlememek: 'Nasıl çalışmayan küf tutarsa bir müessese de gençleştirilmez, kendi hâlinde bırakılırsa ihtiyarlar, yıkılır, dağılır.' -Ö. Seyfettin.

12

(bir şeyi) kir götürmek

bir şey çok kirli olmak.

12

(bir şeyi) kitaba (kitabına) uydurmak

yasal olmayan bir işi hile, düzen vb. ile kanuna uygun gibi göstermek: 'Müfettiş Bey güldü ama babacan gülüşü değildi bu; tam tersine, işini kitaba uydurmuşların güveni vardı onda.' -T. Buğra.

15

(bir şeyi) kuvveden fiile çıkarmak

düşünülen, tasarlanan şeyi gerçekleştirmek.

11

(bir şeyi) masaya yatırmak

bir konuyu, olayı enine boyuna araştırmak.

12

(bir şeyi) maymuna benzetmek (çevirmek, döndürmek)

gülünç ve çirkin duruma sokmak.

8

(bir şeyi) mesele yapmak

önemsiz bir şeyi önemli bir sorun durumuna getirmek: 'Orada kimseyi kıskanmamışken bu sonuncu kumasını büyük mesele yaptı.' -R. Erduran.

9

(bir şeyi) meslek edinmek

1) bir işi meslek olarak yapacak bilgi ve beceriyi kazanmak; 2) mec. bir şeyi yapmayı alışkanlık hâline getirmek.

12

(bir şeyi) nefsine yedirememek

bir şey yapmayı kendisi için ağır, onur kırıcı bulmak: 'Riyakârlığı da bir türlü nefsine yediremiyordu.' -S. F. Abasıyanık.

13

(bir şeyi) rafa koymak (kaldırmak)

savsamak, artık üstünde durmamak, ihmal etmek: 'Anayasayı rafa kaldırarak keyfî, gelişigüzel sınırlar çizmeye kalkışmak, bu yaygaraları koparanların başlıca özelliğidir.' -N. Cumalı.

12

(bir şeyi) sağlam kazığa bağlamak

işin sonuçlanmasına engel olacak şeyleri ortadan kaldırmak, işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri almak.

17

(bir şeyi) sağlama bağlamak

sağlam kazığa bağlamak.

12

(bir şeyi) sokaktan toplamak

kolayca sağlamak, masrafsız ve zahmetsiz elde etmek: 'Baban parayı sokaktan topluyordu.' -M. Ş. Esendal.

14

(bir şeyi) söz etmek

o şeyin dedikodusunu yapmak.

10

(bir şeyi) zihnine yerleştirmek

unutulmayacak biçimde aklında tutmak.

14