Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(birinde) dil bir karış

saygısızca karşılık verenler için kullanılan bir söz.

9

(birinde) hoşafın yağı kesilmek

söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek.

18

(birinde) kalp olmamak

acıma duygusu olmamak.

13

(birinde) şafak atmak

1) birden önemli bir durumla karşı karşıya olduğunu anlamak; 2) öfkelenmek: 'Kapıyı kapatınca bende şafak attı.' -B. Felek. 3) korku ve telaşa kapılmak.

22

(birinde) şeytan tüyü olmak

kendini herkese kolaylıkla sevdirme özelliği bulunmak: 'Bende şeytan tüyü vardır.' -H. R. Gürpınar.

17

(birinde) yürek Selânik olmak

şaka çok korkmak ve çok heyecanlanmak: 'İkisinde de yürek Selânik.' -H. R. Gürpınar.

12

(birinden veya bir şeyden) cesaret almak (bulmak)

herhangi bir durumdan, davranıştan güç almak: 'Biraz da bu tanışıklıktan cesaret alarak konuşmak istiyordum kızla.' -A. Ümit.

10

(birinden veya bir şeyden) pay biçmek

durumu bir kişi veya bir şeyin durumu ile karşılaştırıp yargıya varmak.

13

(birinden, bir şeyden) ağzı yanmak

bir şeyden veya kişiden büyük zarar görmek: 'Ağzım yanmıştı bir kez şişman kadından, biz etine buduna aldanmıştık.' -M. İzgü.

14

(birinden, bir şeyden) aşağı kalır yeri (yanı) yok

nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmayan, denk olan.

9

(birinden, bir şeyden) aşağı kalmamak

herhangi bir nitelik bakımından geri olmamak: 'Karısı kibarlıktan yana ondan aşağı kalmıyordu.' -H. Taner.

9

(birinden, bir şeyden) sıdkı sıyrılmak

1) birine karşı duyulan güven ve inancı yitirmek: 'Adına en soylu dileklerde bulunduğumuz bu bağırgan, kaba ve düşüncesiz insan yığınından, o dakikada sıdkım sıyrılmaya yetti.' -A. İlhan. 2) birinden veya bir şeyden soğumak; 3) birinden veya bir şeyden bıkmak.

15

(birinden) buz gibi soğumak

birinden tiksinmek.

12

(birinden) fikir almak

birinin düşüncesinden yararlanmak.

13

(birinden) gözü su içmemek

güvenmemek: 'Azarlayıp adam olmazsın sen nafile... Gözüm hiç su içmiyor senden.' -O. Kemal.

11

(birinden) kan gitmek

1) büyük ve küçük abdestini yaparken kan gelmek; 2) kadınlarda aybaşı çok kanlı olmak.

11

(birinden) öfkesini çıkarmak (almak)

öfkeli kişi haksız yere ilgisiz birine çatmak: 'Evde önüne gelenin öfkesini kendisinden çıkarmasına alışıktı.' -N. Cumalı. 'Adamı pataklamadan bırakmazdım, pataklamadıkça öfkemi alamazdım.' -R. H. Karay.

23

(birinden) şeytan elini çekmiş

uygunsuz bir iş yapacak veya kötülük düşünecek durumu olmayan çok yaşlı kimseler için kullanılan bir söz.

10

(birinden) tarafa olmak (çıkmak)

birinin görüş ve düşüncesini benimsemek, desteklemek.

13

(birinden) terbiye almak (görmek)

belli bir eğitimle yetişmek: 'Allah rahmet eyleye, ben terbiyemi anamdan aldım.' -B. Felek.

21

(birinden) yaka silkmek

bıkmak, usanmak.

14

(birine bir şey) vız gelip tırıs gitmek

tkz. önemsememek, aldırış etmemek: 'Bu ölümle Ahmet, dünya yüzünde sahibi olunacak şeyin yalnız bir kadın olabileceğini, ötesinin ise yalan, haksız olduğunu ve kendisine kadından gayrı bir şeye sahip olmanın vız gelip tırıs gittiğinin farkına varmıştı.' -S. F. Abasıyanık.

11

(birine bir şey) vız gelmek

tkz. pek önemsiz görünmek: 'Fakat bu da Nahit'e vız geldi çünkü kız koltuğa oturmuştu.' -T. Buğra.

11

(birine göre) hava hoş

'bir şeyin olmasıyla olmaması arasında fark yok' anlamında kullanılan bir söz.

18

(birine karşı) boynu eğri olmak

herhangi bir sebeple birine karşı direnecek veya söz söyleyecek durumda olmamak.

14

(birine veya bir şeye) söz geçirmek

söylediğini, istediğini, yaptırmak: 'Düğün sahipleri onlara söz geçiremediler.' -M. Ş. Esendal. 'Her seferinde kalbine söz geçirerek zaaflarını denetleyebiliyordu.' -M. Mungan.

16

(birine veya bir şeye) taş çıkarmak (çıkartmak)

biri ötekinden özellik, yetenek vb. bakımından üstün olmak: 'Zaten yol boyunca hem lezzetli hem de buzdolabına taş çıkartacak sulardan geçeceğiz.' -N. F. Kısakürek.

13

(birine veya biriyle) ters düşmek

aykırı durumda olmak, karşıt olmak: 'Daha sonra o eşsiz lidere ters düşmek bahtsızlığına kapılmıştır.' -H. Taner.

15

(birine, bir şeye) çekidüzen vermek

1) düzgün duruma getirmek, düzeltmek: 'Bir iki yutkunup sesine çekidüzen verdikten sonra şu ninniyi tutturdu.' -O. C. Kaygılı. 2) belirlenen ölçülere uydurmak.

13