Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(birine, bir şeye) kanat germek

koruması altına almak, himaye etmek: 'Bazı işsiz güçsüz takımı, beş para etmez yapılara kanat gererek kendilerini tatmin etme girişimindeler.' -A. Boysan.

16

(birine, bir şeye) kendini adamak

kendini vermek: 'Kendini bir ülkeye adayacak her kişi, bir kere bu yoldan geçmeli.' -N. Meriç.

13

(birine, bir şeye) kıymet vermek

değerli olarak kabul etmek, değerlendirmek: 'Müdür bey onun tecrübelerine kıymet vermek şöyle dursun, onu hafife almakla gururunu da kırıyordu.' -K. Korcan.

27

(birine, bir şeye) pabuç bırakmamak

yapacağından vazgeçmemek, hiçbir şeye aldırmamak, korkmamak: 'Bu tehditlere hiç pabuç bırakmadı.' -H. Topuz.

8

(birine) abayı yakmak

tkz. aşırı biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak: 'Sen mi verdin ona gönül yoksa o mu yaktı sana daha önce abayı?' -O. C. Kaygılı.

11

(birine) acı vermek

üzülmesine sebep olmak, incitmek: 'Başkalarına elinden geldiğince acı vermeye çalışmak başlıca eğlencesiydi.' -R. Erduran.

12

(birine) açık bono vermek

sınırsız yetki tanımak.

13

(birine) açık olmak

dürüst olmak.

12

(birine) ağzının payını (ölçüsünü) vermek

verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek: 'İyi oldu ağzının payını verdiğim, artık bana karşı daha dikkatli olur.' -A. Ümit.

13

(birine) arkasını dayamak

birinin koruyuculuğuna güvenmek.

9

(birine) ateş basmak

kızarmak, sıkılıp başına kan yürümek.

13

(birine) balta olmak

argo direnerek bir şey istemek, asılmak, musallat olmak: 'Yeryüzünde balta olacak bundan daha belalı bir adam olacağını tasavvur edemiyorum.' -E. İ. Benice.

10

(birine) beddua sinmek

ilencin tutması yüzünden birinin işi sürekli ters gitmek.

13

(birine) biliş çıkmak

tanımak, önceden tanış olmak: 'Hiç kimse bu kara yağız garip yiğide biliş çıkmadı.' -K. Tahir.

11

(birine) bok yemek düşmek

kaba birinin bir işe karışmaması, burnunu sokmaması gerekir.

15

(birine) borçlu bulunmak (olmak)

borçlu duruma düşmek: 'Dehasını, geçirdiği sara nöbetlerinin şokuna borçlu bulunuyordu.' -H. Taner. 'Fakat ben bu ağırlığı o kadar az yükleneceğim ki söylemeye borçlu olduğumdan bir adım ileri geçmeyeceğim.' -N. F. Kısakürek.

18

(birine) cephe almak

hasım durumu takınmak, bir düşünceye karşı olmak, direnmek: 'Çekinmiyor, bizzat imparatora karşı cephe alıyordu.' -F. F. Tülbentçi.

10

(birine) cesaret gelmek

yılgınlığı gitmek, yüreklenmek.

12

(birine) cesaret vermek

birinin yılgınlığını gidermek, birini yüreklendirmek: 'Ben size ne cesaret verdim ki bana böyle bir teklifte bulunabiliyorsunuz?' -N. F. Kısakürek.

12

(birine) ceza kesmek

görevli, para cezası yazmak.

12

(birine) çamur atmak (sıçratmak)

birini kötü bir işe karışmış göstermek, kara çalmak, iftira etmek: 'Onlarla başa çıkmak kolay değildi, çünkü her an bir çamur atabilirlerdi kızdıklarında.' -A. Kulin.

15

(birine) çelme atmak (takmak veya vurmak)

1) çelme ile yıkmaya çalışmak: 'Ders aralarında ittikleri, çelme taktıkları da olurdu.' -Y. Atılgan. 2) mec. bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek: 'Bana kanun ve hukuk yolundan çelme atılabilir mi?' -N. F. Kısakürek.

14

(birine) çirkef atmak

iftira atmak: 'Bütün hayatında görmediği bir çirkef attı müdürün üzerine.' -K. Korcan.

13

(birine) damla inmek

felç olmak.

11

(birine) dil çıkarmak

alay etmek, eğlenmek.

9

(birine) diş bilemek

kötülük yapmak için fırsat beklemek, hıncını gösterir bir durum almak: 'Temiz, aydınlık, hayran ve sinsi, alaycı, diş bileyici yüzler bir arada.' -N. F. Kısakürek.

12

(birine) diş geçirememek

gücü yetmemek: 'Anası cahil kadın... Delikanlı oğluna diş geçiremedi.' -R. N. Güntekin.

23

(birine) dünyayı zindan (zehir) etmek (dünyayı başına dar etmek)

bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak: 'En güzel zamanında hiç olmayacak bir şey çıkarır, dünyayı kendine zehir edersin.' -R. N. Güntekin.

12

(birine) felfelek sokmak

birini kuşkuya düşürmek: 'Sen beni bekle, bir gün seni alırım diye kıza bir felfelek sokmuş.' -R. N. Güntekin.

16