Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(birini) yer kabul etmez

çok günahkâr.

11

(birini) zıvanadan çıkarmak

sinirlendirmek, öfkelendirmek: 'Herhangi bir hastada aldığı tedbirlere rağmen beklediği sonucun doğmaması onu zıvanadan çıkarırdı.' -A. İlhan.

13

(birini) zincire vurmak

prangaya vurmak.

10

(birinin bir şey) gözünü bağlamak

doğruyu bulamaz, düşünemez duruma getirmek.

12

(birinin önünde, yanında) perende atamamak (atılmamak)

1) herhangi bir konuda birinden aşağı, beceriksiz olmak; 2) oyun çevirememek, aldatamamak.

10

(birinin veya bir şeyin) hasretini çekmek

1) çok özlemek: 'Ben dört sene onun hasretini çektim.' -A. Gündüz. 2) mec. gereksinim duyduğu şeyi elde edememenin üzüntüsü içinde bulunmak: Dünya, barışın hasretini çekiyor.

16

(birinin veya bir şeyin) kıymetini bilmek

önemini, değerini bilmek: 'Güneş yalnız dirileri ısıtır / Güneşin kıymetini bil' -O. Rifat.

12

(birinin veya bir şeyin) kurbanı olmak

uğruna ızdırap veya büyük üzüntü, sıkıntı çekmek, zarara girmek, ölmek: 'Üçümüzün müşterek kurbanı olduğumuz acı bir devir, bahçenin tatlı havasını ağırlaştırmıştı.' -H. E. Adıvar.

11

(birinin veya bir şeyin) posasını çıkarmak

1) bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek: 'Onlar öyledir, adamın posasını çıkarırlar, dedi.' -R. H. Karay. 2) birini çok dövmek.

9

(birinin veya bir şeyin) tırnağına değmemek

değerce ondan çok aşağı olmak.

12

(birinin veya bir şeyin) üstüne yüklenmek

1) saldırmak; 2) mec. ısrar etmek.

15

(birinin veya bir şeyin) yüzü suyu hürmetine

'birinin veya bir şeyin hatırına veya varlığına değer verildiği için' anlamında kullanılan bir söz: 'Ben şu iki kolumun yüzü suyu hürmetine yaşıyorum, yaşıyorsam.' -Z. Selimoğlu.

11

(birinin veya bir şeyin) yüzünü unutmak

uzun süre görmemek, varlığına hasret kalmak: 'İnsanlar Tanrı rahmeti olan yağmurun yüzünü çoktan unutmuşlardı.' -N. Araz.

11

(birinin, bir işin) ardına (arkasına) düşmek

arkasından gitmek, peşini bırakmamak: 'Muhatabı da olmayan gecikmiş hesapların ardına düşüyordu.' -M. Mungan.

7

(birinin, bir şeyin) akıbetine uğramak

birinin içinde bulunduğu kötü duruma benzer bir duruma düşmek: 'Ben Kristof Kolomb'un akıbetine uğramak istemiyorum.' -S. F. Abasıyanık.

8

(birinin, bir şeyin) peşinde olmak

o şeyi çok istemek: O şimdi koltuk peşinde.

13

(birinin, bir şeyin) tiryakisi olmak

bir şeye veya birine çok düşkün olmak: 'Artık birbirimizin tiryakisi olmuştuk.' -Y. Z. Ortaç. 'Açık söyleyeyim, ben parasızlığın tiryakisi bile oldum.' -P. Safa.

13

(birinin, birilerinin) ağzına düşmek

dile düşmek: 'Doğrusu ben ne güzelliğimin ne de ilmimin kimsenin ağzına düşmesine razı değilim.' -E. İ. Benice.

13

(birinin, birilerinin) takdirini kazanmak

bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek: 'İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

13

(birinin) abdestini vermek

argo azarlamak.

11

(birinin) acısına dayanamamak

bir kimse bir yakınının ölümünden büyük üzüntü duymak.

11

(birinin) acısını almak

sıkıntısını, üzüntüsünü azaltmak.

15

(birinin) açığı çıkmak

saklamakla görevli bulunduğu paranın veya malın eksik olduğu anlaşılmak.

16

(birinin) adaletine sığınmak

birinden anlayış, hoşgörü, yakınlık beklemek.

11

(birinin) adını ağzına abdestle almak

bir kişiyi anarken çok saygılı davranmak.

13

(birinin) adını kirletmek (lekelemek)

adının kötüye çıkmasına yol açmak.

14

(birinin) adını taşımak

1) birinin adıyla anılmak; 2) sahip olduğu adın sorumluluğunu yüklenmiş olmak.

12

(birinin) adını vermek

birinin adını söylemek: 'Bunlar yaşama yolunda bir engele çarptılar mı hemen dedelerinin adını verirler ve kendilerini güçlükten sıyırıp çıkarırlardı.' -İ. O. Anar.

11

(birinin) afyonunu patlatmak

argo kendi keyfine dalmış olan birini öfkelendirmek.

12

(birinin) ağzına bakakalmak

sözlerine hayran olmak.

10