Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(biriyle) geçmişi olmak

1) aralarında eskiye dayanan dostluk, arkadaşlık olmak; 2) aralarında kırgınlığa yol açacak bir durum geçmiş bulunmak.

10

(biriyle) gır gır geçmek

alay etmek: 'Kendi sinema serüveniyle gır gır geçen Sadri Bey, herhâlde yaşantısını sinemaya yansıtmak isterdi.' -S. İleri.

12

(biriyle) hesabı kesmek

alışverişi veya ilgiyi kesmek: 'Bu hırsızın hesabını kesip kanunun pençesine teslim etmeliyiz.' -R. H. Karay.

11

(biriyle) ilişki kurmak

bağlantı sağlamak, ilgi sağlamak: 'Hasta ile ofis dışı ilişki kurduğunu duyarsam şikâyet dilekçemi işleme koyacağım.' -A. Kulin.

13

(biriyle) ilişkiye girmek

1) bağlantı kurmak; 2) yakınlaşmak; 3) cinsel ilişkide bulunmak.

11

(biriyle) kozunu paylaşmak (pay etmek)

aralarındaki anlaşmazlığı zora başvurarak çözümlemek, sona erdirmek: 'Mümeyyiz Efendi varsın bekçi ile kozunu pay etsin.' -R. N. Güntekin.

13

(biriyle) merhabası olmak

esenleşecek kadar tanışıklığı, yakınlığı olmak.

13

(biriyle) merhabayı kesmek

biriyle ilgisini kesmek.

8

(biriyle) selam yollamak (salmak)

birine esenleme haberi göndermek: 'Züğürtlükten telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar, açtırırdık.' -Y. Z. Ortaç. 'Şimdi bizden yüz çevirdi ahbaplar / Bir çift selam salanım yok, gardiyan' -Âşık Ali İzzet.

13

(biriyle) selamı sabahı kesmek

her türlü ilişkisine son vermek: 'Onunla tamamıyla selamı sabahı kestim. Ne olursa olsun deyip adını bile artık ağzıma almaz oldum.' -O. C. Kaygılı.

13

(biriyle) temas etmek

1) görüşüp konuşmak; 2) cinsel ilişkide bulunmak.

12

(bu işe) Rufailer karışır

'bu iş öyle karışık ki bunu kimse çözemez' anlamında kullanılan bir söz.

11

(çocuğu) süt çalmak

bozuk süt, çocuğu hasta etmek.

16

(çocuk) boya çekmek

boyca uzamak.

12

(davayı) nakzen görmek

huk. Yargıtay tarafından bozulan bir karar üzerine bozma sebeplerini de göz önünde tutarak davaya yeniden bakmak.

14

(davayı) nakzen iade etmek

huk. bir yargı kararını, yargılama yöntemine ilişkin hükümler bakımından yerinde görmeyip bozarak hükmü veren mahkemeye geri göndermek.

11

(el, ayak, parmak) çivi gibi olmak

çok üşümek, donmak.

13

(elinden gelse, bıraksalar) bir kaşık suda boğmak

bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek: 'Muhalifler bizi bir kaşık suda boğmak istidadını gösteriyordu.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

12

(gemi) baş tutamamak

rüzgâr, fırtına yüzünden, yapılışındaki veya yükselişindeki bir bozukluk sebebiyle gemi dümene uymamak, rotadan çıkmak.

11

(hava) ayaza çekmek

kışın kuru soğuk artmak.

13

(her biri başka bir) hava çalmak

her biri, birbiriyle çelişen, birbirine uymayan davranış ve düşüncede bulunmak.

12

(her şeye) baş sallamak

karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek.

13

(herhangi bir biçim) kolayına gelmek

bir işin herhangi bir biçimde yapılmasını daha kolay bulmak.

11

(herhangi bir nitelikte) kalemi olmak

herhangi bir nitelikte yazı yazabilmek: Güçlü bir kalemi var.

12

(herhangi bir şey) pahasına

karşılığında, uğruna, ... için: Treni kaçırmak pahasına onu bekledim.

9

(herhangi bir şeye) talim etmek

tkz. 1) az para karşılığında çalışmak; 2) hep aynı şeyi yemek zorunda olmak.

8

(herhangi bir şeye) varıncaya kadar

ne varsa her şeyini: Renkli televizyona varıncaya kadar ne varsa aldı.

13