Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

abdestinden şüphesi olmamak

yaptığı işte kusuru olmadığını kesin olarak bilmek.

16

abdestsiz yere basmamak

dinî kurallara titizlikle bağlı olmak.

18

abesle iştigal etmek (uğraşmak)

yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek: 'Yazarlarımızın çoğu yalnızca kendi ürünlerinin ne amaçla üretildiğini sayıp dökerek bir anlamda abesle iştigal ediyorlar.' -T. Uyar.

12

abıhayat içmiş

yaşı çok ilerlemiş olmasına karşın genç görünen (kimse).

16

abliyi kaçırmak (bırakmak, koyuvermek)

1) soğukkanlılığını yitirip davranışlarını denetleyememek; 2) şaşırıp ne yapacağını bilememek.

10

ablukayı yarmak

kuşatılan bölgeden zor kullanarak dışarı çıkmak.

13

abuk sabuk konuşmak

ne söylediğini bilmeden, düşüncesiz, tutarsız konuşmak.

13

acayibine gitmek

yadırgamak, tuhafına gitmek.

11

Acem kılıcı gibi

her iki tarafı da idare edebilen, güvenilmez (kimse).

13

acemilik çekmek

alışamadığı bir işte zorluk çekmek.

12

acı (acılar) görmek

kötü günler yaşamak.

13

acı çekmek (duymak)

1) ağrı, sızı duymak: Ameliyattan sonra çok acı çekti. 2) mec. üzülmek, üzüntü içinde kalmak: 'Bu faciaya bizzat karışmışım gibi bir acı duyuyordum.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

11

acı gelmek

dokunmak, kırmak, üzmek: 'Bu durumun gerçeklerle uyumsuzluğu ona acı geliyor.' -A. Kutlu.

15

acı söylemek

olumsuz bir davranış karşısında gerçeği olduğu gibi söylemek.

15

acından ölmek

1) çok acıkmak; 2) aşırı derecede yoksul olmak.

9

acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek)

1) bir şeyin acısını derinden duymak; 2) kötü bir şey olacağını düşünerek önceden üzülmek.

13

acısı ortaya çıkmak

olumsuz sonucu yavaş yavaş ortaya çıkmak: 'Dur bakalım daha hele, o içtiklerinin acısı bir bir çıkacak ortaya.' -M. İzgü.

10

acısını almak

1) acılığını gidermek; 2) sızıyı dindirmek.

9

acısını bağrına (içine) basmak (gömmek)

bir üzüntüye, sıkıntıya yakınmadan katlanmak.

9

acısını çekmek

yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntü içinde bulunmak.

10

acısını çıkarmak

1) acılığını yok etmek: Soğanın acısını çıkarmak. 2) mec. uğradığı maddi veya manevi zararı karşılayacak bir iş yapmak. 3) mec. öç almak: 'Ustanın kendisini küçük burjuva münevveri diye aşağılık görmesinin acısını çıkarıyor.' -N. Hikmet.

14

acısını görmek

bir yakınının ölümünü görmek.

15

aciz içinde olmak

gücü yetmemek, becerememek.

13

âciz kalmak

çok uğraşmasına karşın bir işi yapamamak: 'Kitaplar Taptuk'u anlatmaktan âciz kalır.' -A. Kabaklı.

13

acze düşmek

çaresiz kalmak, elinden bir şey gelmemek.

19

aç açık kalmak

yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.

11

aç doyurmak

yoksulları beslemek.

8

aç kalmak

1) karnını doyuramamak: 'Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştım.' -F. R. Atay. 2) yoksulluğa düşmek.

12

aç kurt gibi

büyük bir istekle.

11

aç susuz kalmak

1) yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek; 2) yoksul bir duruma düşmek.

14