Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(bir şey olmaya) yüz tutmak

1) bir şey, olmak üzere bulunmak: 'Duvarları sıvasız, kepenkleri boyanmadan bırakıldığı için çürümeye yüz tutmuş evde Hatice nine oturuyordu.' -N. Cumalı. 2) giderek biçim ve renk değiştirmek: 'Hepimiz gölgelenmeye yüz tutan ateşe gözlerimizi dikmiştik.' -S. F. Abasıyanık.

11

(bir şey veya bir şeyi) suya düşmek

gerçekleşme olasılığı kalmamak: 'Artık karşı koyma ümidi suya düşmüştü, harp her cephede kaybedilmişti.' -R. H. Karay.

14

(bir şey, bir şeyi) ağır basmak

1) taşıdığı özellikler üstün gelmek: 'Yerli halıları gördüm; koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu.' -B. R. Eyuboğlu. 2) bir işte gücü ve etkisi üstün gelmek: 'Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu.' -T. Buğra.

15

(bir şey, bir) vadiye dökülmek

sohbet belirli bir konuya kaymak: 'Musahabe bu vadiye dökülünce tekrar karışmak ihtiyacını duydum.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

15

(bir şey, birinin) ağzının kaşığı (kalıbı, lokması) olmamak

1) bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak; 2) bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak.

15

(bir şey, birinin) vazifesinden olmak

bir şey o kimsenin görevleri arasında olmak.

12

(bir şey) abanoz kesilmek

1) sertleşerek dayanıklılığı artmak; 2) kirden dolayı matlaşmak, rengini kaybetmek.

14

(bir şey) akılda kalmak

akılda yer etmek, unutulmamak.

11

(bir şey) aleyhe dönmek

destek vermekten vazgeçip karşı duruma geçmek: 'Şimdi iş tamamıyla aleyhimize döndü.' -A. Rasim.

13

(bir şey) aslanın ağzında olmak

elde edilmesi çok güç olmak.

14

(bir şey) ayağa düşmek

1) ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak; 2) artık her yerde bulunabilir olmak: Bu ürünler ayağa düştü.

15

(bir şey) bini aşmak

çok fazla olmak, sınırı aşmak.

9

(bir şey) buradayım diye bağırmak

göze çarpacak bir yerde bulunmak.

9

(bir şey) çok gelmek

1) gereğinden fazla olmak: 'Mahkeme masrafı çok geldiği için bu isteklerini gerçekleştiremediler.' -Ü. Dökmen. 2) çekilmez ve katlanılmaz olmak.

9

(bir şey) dişe dokunur (olmak)

işe yarar, belirtilmeye değer, önemli (olmak): 'Bu türlü yazıları okumaktan -içlerinde dişe dokunur bir şey olmadığı için midir, nedir- pek hoşlanmıyorum.' -O. V. Kanık.

11

(bir şey) el değiştirmek

bir şeyin kullanımı veya mülkiyeti bir kimseden başka bir kimseye geçmek.

18

(bir şey) elden gitmek

bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak: 'Kahramanlıktı yurdun meyve veren tek dalı / O da elden giderse nereye başvurmalı?' -F. N. Çamlıbel.

15

(bir şey) eli altında olmak

buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.

10

(bir şey) gözüne ilişmek

birdenbire, istemeden görmek: 'Tam kapı yanında bir sütçü dükkânı gözüme ilişti.' -R. H. Karay.

13

(bir şey) gözünü almak

1) şiddetli ışık sebebiyle gözü iyi göremez duruma getirmek; 2) mec. aşırı biçimde etkilenmek.

12

(bir şey) haritada olmak

göz önünde bulundurulması gerekmek.

12

(bir şey) hava almak

içine hava girmek.

9

(bir şey) içinde yüzmek

olumlu veya olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak: Para içinde yüzmek. Sefalet içinde yüzmek.

13

(bir şey) iki baştan olmak

bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek: İyi geçim iki baştan olur.

18

(bir şey) kanına işlemek

1) bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek: 'Kanıma işleyen müzik ateşinden, kurduğum şarkıcılık düşlerinden ne yazık ki söz edemeyeceğim.' -M. Mungan. 2) büyük ölçüde etkisinde kalmak: 'Her şeye karşın iş adamlığı kanına işlemişti.' -T. Yücel.

11

(bir şey) kapak atmak

aşırı, tıka basa dolmuş olmak: Elbise dolabı kapak atıyor.

13

(bir şey) kir götürmek

kirini belli etmeyecek bir renkte olmak.

15

(bir şey) kir tutmak

kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, çok kirlenmek.

9