Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(birine) söz gelmek

bir davranışından dolayı eleştiriye konu olmak, yerilmek.

13

(birine) söz getirmek

1) birinin eleştirilmesine sebep olmak, bir kimseye söz gelmesine yol açmak; 2) bir kimseye söz gelmesine yol açmak: 'Hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı.' -R. N. Güntekin.

12

(birine) tarziye vermek

gönül almaya çalışmak, özür dilemek: 'Yüzüme bakmadan bana tarziye verdi.' -R. N. Güntekin.

10

(birine) tavır almak (takınmak veya koymak)

mesafeli davranmak, uzak durmak.

10

(birine) tepeden bakmak

küçümsemek: 'Bilakis amele olmayanlara karşı tepeden bakar, onları bir ağacın üstündeki mantarlar gibi görür.' -N. Hikmet.

17

(birine) uşaklık etmek

1) bir kimseye hizmet veya kulluk etmek; 2) mec. kendi çıkarı için yasal veya ahlaki olmasa bile başkasının her dediğini yapmak zorunda olmak.

13

(birine) verip veriştirmek

ağzına geleni söylemek: 'Bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir' -N. Cumalı.

10

(birine) yağcılık etmek

gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek.

10

(birine) yetki vermek

yetkilendirmek.

8

(birine) yıkıntı olmak

birini çok zarara sokmak.

14

(birine) yuf borusu çalmak

kınama, üzüntü ve nefretini bildirmek.

11

(birine) yukarıdan bakmak

kendini karşısındakinden üstün görmek.

12

(birine) yük olmak

1) bir kimse, sıkıntılı bir işini başkasına yaptırmak: 'Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır.' -B. R. Eyuboğlu. 2) kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak: 'Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim.' -H. E. Adıvar.

18

(birine) yüksekten bakmak

kendini karşısındakinden üstün görmek: 'O kadar nefret ettiğim İsmail, kim bilir bana ne yüksekten bakacak.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

12

(birine) zahmet olmak

yapılan bir işten sıkıntı, yorgunluk duymak.

15

(birine) zar atmak

1) henüz başarısını kanıtlamamış biri için önceden olumlu düşünce belirtmek; 2) birinin ağzından laf alabilmek için onun düşüncesindeymiş gibi konuşmak.

14

(birine) zevali olmak

zararı olmak, zararı dokunmak.

10

(birine) zifos atmak

1) sataşmak; 2) kara sürmek, iftira atmak.

11

(birine) zincir vurmak

1) elini ayağını bağlamak; 2) özgürlüğünü elinden almak: 'Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım' -M. A. Ersoy.

13

(birini bir şeye) alet etmek

bir kimseyi hoş olmayan bir işte aracı olarak kullanmak: 'Sen kalktın, onu şakaya, latifeye, alaya alet etmek istedin.' -Ö. Seyfettin.

22

(birini bir şeye) gark etmek

1) batırmak, boğmak; 2) mec. birine bir şeyi bol bol vermek: 'Bu hayrı ile milletimizi nura gark edeceğine herkes kani idi.' -Y. K. Beyatlı.

14

(birini veya bir şeyi) göklere çıkarmak

aşırı derecede övmek: 'Kadın dergileri bizi göklere çıkarıyorlardı, bunu da hak etmemiştik.' -A. Ağaoğlu.

12

(birini veya bir şeyi) gölgede bırakmak

ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak: 'Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.' -S. M. Alus.

10

(birini veya bir şeyi) gözü görmez olmak

artık ona değer vermemek.

19

(birini veya bir şeyi) gözü kesmek

bir işi yapabilme konusunda kendisine veya başkalarına güvenmek: 'Şimdi Murat dağlarında eğlenirim, beni bulmak istersen adamlarının da gözü keserse oraya yolla.' -T. Buğra.

13

(birini veya bir şeyi) gözü kesmemek

1) bir işi yaparken kendine veya başkalarına güvenmemek; 2) beğenip seçememek: 'Kendi deyimiyle otuzu geçtiği hâlde isteyenler arasında kendine uygun birisini gözü kesmediği için evlenmemişti.' -N. Cumalı.

26

(birini veya bir şeyi) gözü tutmak

güvenmek, beğenmek: 'Bu genç çocukla bu üstü başı oldukça eski ihtiyar adamı gözü tutmamıştı.' -N. Hikmet.

15

(birini veya bir şeyi) kayıttan düşmek

bir yere mal olmaktan çıkararak defterde bu durumu belirtmek.

13

(birini veya bir şeyi) kendi hâline bırakmak

ilgilenmemek, karışmamak: 'Ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı. Bırakacaklardı kendi hâlime.' -S. F. Abasıyanık.

14

(birini veya bir şeyi) kurşun tutmak

kurşuna hedef olmak, kurşun değecek gibi olmak: 'Çatın arkadaşlar da atları çatın / Kurşun bizi tutuyor sipere yatın' -Halk türküsü.

10