Deyimler

Toplam 11,193 deyim bulundu. Alfabetik sıraya göre listeleniyor.

(birinin) elinde ... var

yapar, bilir, bulundurur: Elinde güzel bir mesleği var.

12

(birinin) elinden (bir şey) düşmemek

bir şeyle sürekli ilgilenmek: 'Hiç keser, çapa elinden düşmüyordu, yeri kazıyor kazıyordu.' -M. İzgü.

12

(birinin) eline bakmak

1) bir kimsenin yardımıyla geçinmek: 'Bir senedir burada oturuyorlar, o küçüğün eline bakıyorlar.' -P. Safa. 2) 'ne getirdi' diye gözlemek.

16

(birinin) eline kalmak

ondan başka yardım edeni olmamak, yalnız ona muhtaç olmak.

15

(birinin) eline su dökemez

'değerce ondan çok geride' anlamında kullanılan bir söz.

10

(birinin) elini kolunu bağlamak

bir şey yapamayacak duruma getirmek.

13

(birinin) emrine girmek

bir kimsenin buyruğu altında bulunmayı kabul etmek.

10

(birinin) ensesine yapışmak

yakalayıp sıkıştırmak: 'Polisler ikametgâhsız diye ensene yapışırlar, seni deliğe tıkarlar.' -Y. K. Beyatlı.

12

(birinin) eteğini toplamak

1) birinin derli toplu olmasını sağlamak, birini düzenli yaşatmak: 'Senin eteğini toplamaktan hamur açacak zamanı mı var onun?' -A. Kulin. 2) birinin kötü yaptığı işleri düzeltmek.

9

(birinin) etrafında dört dönmek (pervane olmak)

isteğini elde etmek için birinin yanından ayrılmayıp gönlünü etmeye çalışmak.

12

(birinin) fikrini çelmek

kandırmak, düşüncesini değiştirtmek, ikna etmek: 'Belki bir yolunu buluruz da kızın fikrini çeleriz, diyormuş.' -S. F. Abasıyanık.

9

(birinin) geçmişlerini karıştırmak

1) birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek; 2) geçmişini araştırmak.

16

(birinin) geçtiği yoldan geçmek

daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak: 'Onun geçtiği yollardan geçtiğim için tahminlerim biraz daha kolaylaşıyor.' -H. Taner.

13

(birinin) gemisi şapa oturmak

iş, düzelemeyecek kadar bozulmak.

10

(birinin) gırtlağına basmak

birine bir şey yaptırmak için dayatmak veya inat etmek.

12

(birinin) gırtlağına sarılmak

peşini bırakmamak, musallat olmak: 'Şimdiye kadar bana iki paralık faydan dokundu mu ki her gün alacaklı gibi gırtlağıma sarılıyorsun!' -R. N. Güntekin.

12

(birinin) gönlü ile oynamak

sever görünüp eğlenmek.

10

(birinin) gönlünü etmek (yapmak)

birini razı ve hoşnut etmek: 'Ben patronun gönlünü ederim, hafta arasında.' -N. Cumalı.

11

(birinin) gönlünü hoş etmek

birinin dileğini yerine getirerek onu sevindirmek: 'Feride, çocukların birini bırakıp ötekini alıyor, hepsinin sıra ile gönlünü hoş etmek istiyordu.' -R. N. Güntekin.

14

(birinin) gözlerine mil çekmek

birinin gözlerini kızgın mille kör etmek.

11

(birinin) gözü önünde

yanında, yakınında: 'Çocukluğundan beri onun bir siniri de aydınlıkta başkasının gözü önünde uyumaktı.' -R. N. Güntekin.

10

(birinin) gözüne girmek

sevgi ve ilgisini kazanmak: 'Tevfik Bey'in gözüne girdiğini de etraflıca anlattı.' -T. Buğra.

10

(birinin) gözünü açmak

görüşünü değiştiren bilgi vermek, uyarmak.

13

(birinin) gözünü korkutmak

yıldırmak: 'Şimdiden gözünü korkutmazsan ileride büsbütün başa çıkılmaz bu bacaksızlarla.' -N. Cumalı.

15

(birinin) gözünün (gözlerinin) içine bakmak

1) bir kimsenin üstüne titremek; 2) buyruğunu yerine getirmeye hazır bulunmak; 3) bir arzunun gerçekleşmesi için gözleriyle birine yalvarmak.

19

(birinin) gözünün yaşına bakmamak

acımamak, merhamet etmemek.

22

(birinin) günahına girmek (günahını almak)

1) birisi için haksız olarak kötü düşünmek, kuşkulanmak: 'Ne yazık, günahına girdim bu halkın demin / Zehir nefesleri var bu seslerde matemin' -F. N. Çamlıbel. 2) iftira etmek.

13

(birinin) günahını çekmek

birinin yaptığı veya birine karşı yapılan kötülüğün cezasını görmek.

11

(birinin) güzel hatırı için

yüzünden, sebebiyle: 'İnanınız ki müdürün güzel hatırı için işime başladım.' -M. Ş. Esendal.

11